ABD, Avrupa'yı savunma özerkliğine ulaşmaya zorluyor. Asıl soru şu: Yaşlı kıtanın bunu başaracak gücü ve iradesi var mı?


Thilo Schmuelgen / Reuters
Donald Trump'ın durumu ne olacak? Daha doğrusu, onsuz? Bu soru dünya çapında giderek daha fazla soruluyor. Bu soru, hem Amerika Birleşik Devletleri'nin dostlarına hem de düşmanlarına yönelik ve Amerikan başkanı bu rolleri sürekli olarak -konuya ve çıkarlara bağlı olarak- yeniden düzenliyor. Avrupa, Atlantik'in ötesindeki müttefiki Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaptığı gibi Eski Kıta'dan askeri olarak çekilirse, harekete geçmeye devam edebilecek mi, daha doğrusu harekete geçebilecek mi?
NZZ.ch'nin önemli işlevleri için JavaScript gereklidir. Tarayıcınız veya reklam engelleyiciniz şu anda bunu engelliyor.
Lütfen ayarları düzenleyin.
Marco Overhaus, Amerika Birleşik Devletleri'nin askeri yollarla diğer devletlerin davranışlarını etkileme yeteneğinin giderek azaldığını ayık bir şekilde gözlemliyor. Berlin'deki Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü'nün (SWP) Amerika Araştırma Grubu'ndaki araştırmacıya göre, bu durum özellikle Pax Americana'nın merkezi muhalifleri için geçerli: 2000'lerin başlarında Çin, Tayvan Boğazı'nda Amerika'ya bu kadar açık bir şekilde meydan okumaya cesaret edemezdi. Rusya Ukrayna'yı işgal etmezdi. İran ise İsrail'e doğrudan füzelerle saldırmayı asla düşünmezdi.
Overhaus, bir yandan Amerikan güvenlik gücünün temelinin her zaman müttefiklere ve ortaklara yönelik güvenlik taahhütlerinin güvenilirliği ve düşmanlara karşı caydırıcılık olduğunu, diğer yandan da adına yakışır bir Avrupa Savunma Birliği'nin kurulmasının Avrupalılar için muazzam askeri ve siyasi zorluklar yaratacağını belirtiyor.
Overhaus'a göre, bu zorluklar askeri kabiliyetlerin sağlanmasının çok ötesine geçiyor. Üç alan kilit rol oynuyor: Avrupa silahlı kuvvetlerinin birlikte çalışabilirliği yetersiz kalmaya devam ediyor. Ayrıca, zorlu askeri senaryolar için ortak komuta yapıları da bulunmuyor. Son olarak, AB düzeyinde siyasi karar alma süreçleri genellikle karmaşıklaşıyor.
Avrupa yeniden silahlanmalıOverhaus, ABD'nin NATO'dan çekilmesinin, Avrupa-Atlantik güvenlik topluluğunun sınırları sorusunu yeni bir aciliyetle gündeme getireceğini öngörüyor: Washington, ittifaka daha fazla ülkenin kabulünü durdurabilir. Overhaus, Trump döneminde bunun oldukça olası olduğunu bile düşünüyor. Böyle bir gelişmenin, Ukrayna'nın katılım umutlarını nihayetinde suya düşüreceğine inanıyor.
Overhaus'a göre, NATO, Avrupa ve Rusya arasındaki güvenlik gri alanındaki ülkelere güvenlik politikası desteği sağlama yükü AB ve üye devletlerinin omuzlarında olacaktır. Bu omuzların acil bir durumda yeterince geniş olup olmadığı sorusu ortaya çıkıyor.
Şüpheler haklı. NATO'nun Avrupa ayağını güçlendirmek için bir reform gerekebilir. Overhaus'a göre, bu yönde atılacak ilk adım, özellikle Washington'a yüksek düzeyde bağımlı olan Avrupa yeteneklerinin geliştirilmesi olacaktır.
Analizine göre, ABD'nin Hint-Pasifik'te Çin ile olası bir askeri çatışma durumunda ihtiyaç duyacağı yetenekler de yakından incelenmeyi hak ediyor. Bunlar arasında özellikle hava taşımacılığı, hava savunma sistemleri, modern savaş uçakları, uzun menzilli füzeler ve seyir füzeleri, havada yakıt ikmali ve keşif yer alıyor.
Overhaus, Avrupa ülkelerinin bazı kritik alanlarda ilerleme kaydettiğini ve Avrupa hava ikmal uçaklarından oluşan bir filo ve Avrupa Hava Ulaştırma Komutanlığı kurulması gibi gerekli girişimlerde bulunduğunu kabul ederken, Almanya liderliğindeki Sky Shield girişimine de değiniyor. Ancak, bu çabaların özellikle ABD'nin "genişletilmiş nükleer caydırıcılığı" açısından kritik öneme sahip Amerikan kabiliyetlerinin yerini almaya yetmediğini de belirtiyor.
Ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesiSürdürülebilir güçlü bir ekonomi, sürdürülebilir güçlü bir savunma kabiliyetinin ön koşulu olduğundan, küresel ekonomik çatışmaların bundan sonraki seyri yalnızca Atlantik ötesi için değil, aynı zamanda ilgili Amerikan ve Avrupa'nın sürdürülebilirliği için de kritik öneme sahip olacaktır. Ekonomik ve güvenlik politikası konuları arasındaki yakın ilişki, en azından Avrupa'daki eski güvenlik düzeninin çöküşü ve Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden bu yana belirginleşmiştir.
Overhaus'a göre bu durum yalnızca Rusya'ya yönelik yaptırımları değil, aynı zamanda Atlantik ötesi ekonomik ilişkileri de etkiliyor. NATO bağlamında, dikkatin genellikle toplu savunmayı ele alan Washington Antlaşması'nın 5. Maddesi üzerinde yoğunlaştığını takdire şayan bir şekilde belirtiyor.
Öte yandan, 2. Madde, gelecekte giderek daha önemli hale gelebilmesine rağmen, daha az ilgi görüyor. Bu maddede, ittifak ortakları "uluslararası ekonomik politikalarındaki çatışmaları ortadan kaldırmayı" ve kendi aralarında ekonomik iş birliğini teşvik etmeyi taahhüt ediyorlar. Overhaus'a göre bu, üyeler arasındaki yakın ekonomik bağların NATO gibi ittifakları güçlendirdiği, ekonomik çatışmaların ise zayıflatabileceği gerçeğine dayanıyor.
Overhaus, transatlantik ekonomik ilişkilerin geleceğinin Çin ile nasıl başa çıktığımıza bağlı olacağını öngörüyor. Brüksel ve Washington'ın, Pekin'e yönelik öncelikli odak noktasının ekonomik ayrışma değil, risk azaltma olması gerektiği konusunda hemfikir olduğunu görse de, risk azaltmanın nerede bitip ayrışmanın nerede başladığı konusunda önemli bir yorumlama alanı mevcut. Bu durum Trump yönetimindeki Amerika için de geçerli; Avrupa, Asya ve dünyanın kendisi için. Şimdiye kadarki tek güvenilir sonuç, tüm tarafların hayal kırıklığı yaşaması.
Marco Overhaus: Büyük Birader Gitti. Avrupa ve Pax Americana'nın Sonu. Frankfurter Allgemeine Buch, Frankfurt am Main 2025. 287 sayfa, Fr. 23.70.
nzz.ch