Sözleriyle muhalif, sahnesiyle devrimci

Ümit GÜÇLÜ
Ferhan Şensoy, sahnenin sınırlarını zorlayan, dilde oyun kurmayı ustalığa dönüştüren eşsiz bir anlatıcıydı. Mizahı, ironiyi ve hayal gücünü harmanlayarak tiyatroyu bir düşünme alanına çevirdi. Kendi yolunu açarken, izleyicisine de dünyaya başka türlü bakmanın kapılarını araladı. Oyunlarında toplumsal çalkantıları yıllar önceden sezinleyip öngörüleriyle sahneye taşıdı. ENKA Sanat sponsorluğunda, Porte Film yapımcılığında, Şensoy’un hayatını anlatan ‘Ferhangi Bir Yaşam’ belgeselini Yönetmeni Selçuk Metin ve Enka Sanat Koordinatörü Murat Ovalı ile konuştuk.
Ferhan Şensoy’la yollarınız nasıl kesişti? Çok yönlü bir sanatçıyı belgeselde anlatırken dengeyi nasıl sağladınız?
Selçuk Metin: Ferhan Şensoy ile yolum ilk filmim olan Haldun Taner belgeseliyle kesişti. O ilk heyecanımı unutamam. Ses Tiyatrosu’nun kulisinde -daha sonra anlayacağım şekilde- her zaman oturduğu sandalyesinde otururken uzun uzun sohbet etmiştik. Bu ilk tanışmanın ve çekimlerin ardından çeşitli vesilelerle diyaloğumuz hep oldu. Ama en çok pandemi döneminde hayalini kurduğum Ferhan Şensoy belgeseli için konuştuk. O her şeyden önce bir yazar. Zaten yazar kimliğini de her şeyin önüne koymuş bir sanatçı. O kendine has sözleri, kelimeleri ondan her duyduğumuzda, o sözcüklerin tınısıyla yazarlık yönünü hafızamıza işlemiş birisi. Ve ne yaptığının çok farkında. Elbette muhalif, zaten sanatçı olmanın ilk şartı bu değil mi? Ama O’nun muhalifliğini anlatırken hiç korkmadığını, hiçbir iktidardan çekinmediğini özellikle belirtmek gerekli. Kuru muhaliflik değil onunki. Gerektiğinde kafa göz yararak! Gerektiğinde yanarak! Tiyatrosunun yakıldığı oyunda sadece belirli bir kesimi eleştirmiyor; cumhuriyeti de eleştiriyor. Aslında oyunculuğu, yazarlığı ve muhalifliği arasında bir denge kurma gayretim olmadı. Zaten makul bir dengeyle hepsine yer verdiğim için aktı gitti. Benim için en önemli denge filmin temposu oldu. Öyle bir geçiyor ki iki saat, göz açıp kapayıncaya kadar. Bunu ben değil izleyenler söylüyor. Anlamadan bitti, keşke bir bölüm daha olsaydı, diyenler çok.
Ferhan Şensoy eserlerinde toplumsal ve siyasal olayları önceden hissedip oyunlarına taşımıştır. Bu 'erken sezgi'yi nasıl yorumluyorsunuz? Muzır Müzikal sonrası yaşanan Şan Tiyatrosu yangını bir dönüm noktası mıdır?
Selçuk Metin: Elbette bir öncü görüş, bir deha Ferhan Şensoy. Zaten O’nu Ferhan Şensoy yapan pek çok özelliğinden biri de sezgileri. Haldun Taner ve Devekuşu Kabare, Levent Kırca- Oya Başar Tiyatrosu, Ferhan Şensoy ve Ortaoyuncular; hepsinin ortak özelliği dönemden, gündemden ve bu coğrafyadan beslenmeleri. Şimdi en kritik yer burası! Haldun Taner 60’lar, Levent Kırca 70’ler, Ferhan Şensoy 80’ler diyerek kabaca dönemlere ayırırsak, bu dönemlerde yazılan metinler 2025’lere geldiğimizde dahi güncelliğini koruyorsa, ülkemizin gelişimini bir kez daha düşünmek gerekir. Düşünmek derken, fazla iyimser yaklaşıyor olabilirim!
Ferhan Şensoy’un Münir Özkul ve Erol Günaydın gibi ustalarla bir araya gelmesi, onun geleneğe yaslanırken yeni bir tiyatro dili kurmasına da zemin hazırlıyor. Siz bu iş birliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Selçuk Metin: Yeni bir dil kurmasına zemin hazırladığı konusunda hemfikir değilim. Ferhan Şensoy kendi dilini, üslubunu daha ilk yazılarından hissettirmiş. Aksine, ustalar O’na ayak uydurmaya gayret ediyor. Hatta ilk zamanlar ‘acaba olacak mı’ gibi tereddütleri dahi var. Ferhan Şensoy’un ustaları tiyatroya katmasında üç ana sebep var bence. Birincisi onların sahneden uzak kalmasına gönlü razı değil. İkincisi, “İstanbul’u Satıyorum” oyununu yazarken bence rol dağılımını kafasında çoktan yapmış; onları hayal etmiş. Hatta birçok diyaloğu onların ritmine göre tasarladığını bile düşünüyorum. Üçüncüsü de şu; tiyatrosunun en önemli özelliği: Geleneksel Türk Tiyatrosu’yla batıyı birleştirmesi. Münir Özkul da Erol Günaydın da geleneksel tiyatronun en değerli isimlerinden. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun en önemli öğelerinden biri tuluat. Münir Özkul bilinenin aksine sahne üzerinde tuluata hiç yatkın değil örneğin. Tekste bağlı bir oyunculuk anlayışında. Ferhan Şensoy usta-çırak ilişkisini benimsemiş bir tiyatro insanı olduğundan bence, bu iki isimle aynı sahnede olarak oyunculuğunu daha da üst seviyeye çıkardı. Gözlemleyerek, yaşayarak. Hem kendi oyunculuğunu hem de Ortaoyuncular kadrosunun oyunculuğunu. Bu öğretiler sadece sahne üzeriyle de sınırlı değildi bence. Ortaoyuncular’ın genç kadrosu da tiyatroda edep, ahlâk nedir yaşayarak öğrendiler.
BU EŞSİZ MİRASI GÖRÜNÜR KILMAK İSTEDİKFerhangi Bir Yaşam ve Ferhan Şensoy’a yönelik duygu, düşünceleriniz?
Murat Ovalı: Ferhan Şensoy, yalnızca bir sanatçı değil; aynı zamanda bir düşünce insanı, bir yazar, bir anlatıcı, bir tiyatro devrimcisi. Onun kaleme aldığı eserler, sahnede yarattığı karakterler, mizahı ve dili kullanma biçimi hepimizde iz bıraktı. ‘Ferhangi Bir Yaşam’, bu eşsiz mirası görünür kılan çok kıymetli bir çalışma. Bu projeye sponsor olarak destek vermek bizim için büyük bir onur.
‘Ferhangi Şeyler’ yalnızca bir tiyatro oyunu değil, aynı zamanda bir dönemin toplumsal hafızası. Bu belgeselle nasıl bir kültürel miras bırakmayı amaçladınız?
Murat Ovalı: Belgesellere destek olurken temel amacımız, tiyatromuzun büyük ustalarını gelecek kuşaklara tanıtmak ve ilham verici yaşam öykülerini kalıcı bir mirasa dönüştürmek. Bu projelerle kültürel belleğimizi taze tutmak, değerlerimizi geleceğe taşımak ve sanatçılarımızın yaşamından aldığımız ilhamı, geniş kitlelere ulaştırmak istiyoruz. Genç kuşaklarda yeni sorular, hayaller ve ilhamlar uyandırmak en büyük hedefimiz.
BirGün