Kendini gerçekleştiren kehanet

Komedyen Bill Maher’in dinlerin korkunç doğasına dair yaptığı yarı şaka yarı ciddi belgesel film Religilous (2008), bugün İsrail sınırları içinde bulunan Megido Vadisi’nde bir dağ başında açılır:
“İşte bu. Tam da, çoğu Hıristiyanın dünyanın sona ereceğine inandığı noktada duruyorum. Burası Megido. Burası, Vahiy Kitabında (Yuhanna İncili’nin son bölümü) İsa’nın dünyayı sona erdirmek ve kendisine inananları kurtarmak için yeryüzüne ineceği yer olarak anlatılır.
Mesele şu ki, İncil’in yazıldığı günlerde sadece Tanrı dünyayı yok etme gücüne sahipti. Bugünse insanlık da bu güce sahip. Çünkü insanlık, ne yazık ki akılcılığı ve barışı keşfedemeden nükleer silahları ve kıyamet boyutunda bir küresel kirlenmeyi keşfetti.
Bu nihai yıkım kehanetinden daha çok nefret ettiğim bir tek şey var: ‘Kehanetin kendini gerçekleştirme gücü’!”
Hıristiyanların inancına göre, İsa yeryüzüne inecek ve tanrının güçleriyle şeytanın güçleri arasında ‘armagedon’ (kıyamet savaşı) başlayacak. Şeytan’ın temsilcisi Deccal ve Allah’ın temsilcisi Mehdi’nin dünya hakimiyeti için son büyük savaşa tutuşacağı inancı İslam’da da var.
Yahudilerde ‘armagedon’ inancı olmadığına şükredebilirdik, ama onlarda da, Tanrı Yehova’nın seçilmiş evlatları olan İsrailoğulları’nın kılıçla dünyanın hakimi olup diğer herkesi kendisine köle yapacağı inancı var.
∗∗∗
Radikal dinciler, uzun bir süredir dünyanın sonunu getirmeye çalışıyor. Deccal ve Mehdi’nin dünyaya geldiğine inananlar bir yana, IŞİD kabusunun temel amacı da Merc-i Dabık’ta kıyamet savaşını başlatmaktı.
İşte buna, ‘kehanetin kendini gerçekleştirme gücü’ deniyor. Çünkü akıldışı bir dünya kuran milyarlarca insan, Tanrı’nın söylediklerini yerine getirmeleri gerektiğine inanıyorlar. Ne kadar saçma ve gerçekdışı olduğu önemli değil, sadece inananlar olması yeterli; takipçisi olan tüm kehanetler kendini gerçekleştirme potansiyeline sahiptir.
∗∗∗
Şimdi, bu kıyamet inançlarını alıp kapitalizmle birleştirdiğinizde ortaya tam da bugünün dünyası çıkıyor: Herkesin gözü önünde soykırım yaparak ‘vaad edilmiş topraklar’a yayılmaya çalışan İsrail; Ortadoğu’nun zenginliklerinden vazgeçemeyeceği bir noktaya gelen ABD önderliğindeki kapitalist imparatorluk ve onun bölgedeki taşeronları, ‘BOP eşbaşkanı’ olmakla övünebilecek kadar yoldan çıkmış karakterlerin yönettiği ülkeler...
‘Kendini gerçekleştiren kehanet’ mekanizması tıkır tıkır işliyor.
O kadar da radikal olmayan dindarlar, Hollywood’u kullanarak bu savaşı tasvir ederler. Bunun en iyi örnekleri 1990larda, yani milenyalist inanç ve korkuların dünyayı kasıp kavurduğu günlerde, dünyanın ve bildiğimiz gerçekliğin sonuna dair tuhaf öyküler anlatan muhteşem filmlerle ortaya çıktı. Dark City/Karanlık Şehir (1998), π/Pi (1998), Truman Show (1998), EdTV (1999), Matrix (1999), The Blair Witch Project/Blair Cadısı (1999), eXistenZ/Varoluş (1999), The Thirteenth Floor/13. Kat (1999), The Sixth Sense/Altıncı His (1999) başta olmak üzere, bu dönemde üretilen çok sayıda film, farklı estetik ve felsefi boyutlarda Yuhanna İncili’nin son bölümünü (Vahiyler) yeniden yazdı.
Bir de, öyküsünü bunlar kadar estetik anlatmayan ‘zamanın sonu’ filmleri vardı. Bunların en iyi temsilcisi de, End of Days/Şeytanın Günü’dür (1999) galiba.
Başrolünde Arnold Schwarzenegger ve Gabriel Byrne’ün oynadığı bu korku filmi, 1999’un son günlerinde, Şeytan’ın dünyaya gelip bir bakirenin rahmine veliahtını yerleştirme çabalarını anlatır -böyle özetleyince ‘tanrının bir bakireyi döllemesi’ anlatısına benzemesi de, üç büyük dinin tanrı-şeytan inançlarının doğasından kaynaklanıyor.
Filmdeki tüm isim ve karakter seçimleri, Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve İncil) merkezlidir: Şeytanın gebe bırakmak için uğraştığı kızın adı ‘Christine’, onu kurtarmak için uğraşan hayata küsmüş, tanrıya inancını yitirmiş polisin adı ise ‘Jericho’dur (Jericho -bugün İsrail topraklarında bulunan Eriha-, Tevratta anlatıldığına göre, Tanrı Yehova’nın peygamber-kral Yeşu eliyle yakıp yıktığı şehir).
Dinsel inanç temelli bu filmi tam anlamıyla traji-komik bir anlatıya dönüştüren unsursa, Şeytan’ın, bedenine girmek için zengin bir borsacıyı, yani bir kapitalisti seçmesidir.
∗∗∗
Film bugünün dünyasında yeniden çekilse, Şeytan’ın dindarları seçtiği görürüz belki de! Dindar iktidarlar, dindar olmasa da dini kullanan başkanlar, dinsel kurumların yöneticileri, tarikat ve cemaat liderleri, vs.
Tanrı ise... Büyük olasılıkla olan bitene bakıp o bile kendi yokluğunu ilan etmiş olurdu. Zaten ona gerek yok; ‘kendini gerçekleştiren kehanet’ mekanizması tıkır tıkır işliyor.
BirGün