Kadınlar, bebekler ve seçilmiş eriller

İnsanlık tüm tarihi boyunca salgınlarla mücadele edip, bir önceki yüzyılın ikinci yarısından sonra bulaşıcı hastalıklarda kontrolü sağlamaya başarınca, hem insan ortalama ömrü uzadı hem daha önemlisi bir yaş altı çocukların yaşama olasılığı %40 arttı. İnsanın ortalama ömrüne 30-40 yıl eklenmesinden daha önemli olan, bir yaş altı bir bebeğin yaşatılması, 66 yaşam yılı kazanılması demekti. Ama 1990’lı yıllarda hâlâ Etiyopya’da ve benzer şekilde yoksul ülkelerde doğan her beş bebekten biri ölüyordu. Ancak son 30 yılda düşük gelirli ülkelerde de çocuk ölüm oranları hızla düştü.
Ekli grafikte (kaynak 1) Gambiya ve Afganistan’daki bebek ölümlerindeki düşüş dikkat çekici. Bu ülkelerde çocuk sağlığının korunmasında, kamu-özel küresel sağlık ortaklığı ile kurulmuş olan GAVI (Global Alliance for Vaccines and Immunisation: Aşılar ve Bağışıklama için Küresel İttifak ) Aşı İttifakı’nın büyük payı var. 1990’larda aşı dağıtımındaki yetersizlik nedeniyle yoksul bölgelerde yaklaşık 30 milyon çocuğa aşı ulaşmıyordu. Bugüne dek dünyadaki çocukların yarıdan fazlasının aşılanması bu kuruluş aracılığıyla sağlanıldı. Ancak fonlarının önemli sağlayıcısı olan ABD’nin ikinci kere seçilen başkanı bu fonların %80’ini keseceğini açıkladı.

Aslında ekli grafikte bebek ölümlerinin son 30 yıldır hep düşük gibi göründüğü Avrupa ülkeleri, Japonya gibi ülkelerdeki durumu da detaylı inceleyince, o ülkelerde de bebek ölümlerinde aşılamayla %70’lik bir azalma olduğu anlaşılıyor. Ve bu ülkelerde dahi halen doğan bebeklerin %1’i ölüyor. Bu da demek oluyor ki aşılama sürdürülemezse hiçbir ülkede bebekler aşı ile kontrol altına alınmış hastalıklara karşı tam olarak güvende olamayacak.
Dünyada seçilmiş tüm kapitalist erillerin muratları, dünya nüfusundaki işine yaramayan kırılganları ve insanını değil de kaynaklarını istediği coğrafyalardakileri eksilterek yalnızca kendileri için kuracakları bir cennete ermek. Bu kadim eril arzunun başlıca savaş alanı ise kadın bedeni. BM icra kurulu açıklamasına göre bu fonun kesilmesi sonucunda difteri, kızamık gibi ölümcül hastalıklara karşı korumasız kalan 1.2 milyon çocuk ölecek. Bir yandan, COVID aşıları ile dünya nüfusunun azaltılacağı komplosunu yayanları ve onlara inananları düşününce haliyle insanı bir gülmek alıyor. Çünkü dünya nüfusu yoksul ülkelerdeki çocukların aşıya erişim hakları elinden alınarak azaltılacak gibi görünüyor. Yoksulluğun ne berbat bir sağlık sorunu olduğunu erkenden öldürdüğünü, yaşam boyunca da stres, izolasyon, ağır ve tehlikeli işler nedeniyle çileli bir ömür olduğunu defalarca yazdım. (https://www.birgun.net/makale/yoksulluk-ile-yasamak-587182)
Afrika şu anda, tüberküloz, sıtma, HIV, kolera, Ebola gibi ölümcül bulaşıcı hastalıkların ortasında debeleniyor zaten. Aslında, o coğrafyadaki bitimsiz salgınlarla kurdukları bağ ve dünyanın onlara sırtını dönmesi nedeniyle koruyucu sağlığı önceleyen ve salgınlara karşı son derece çevik davranan bir sağlık sistemleri var. Ama yoksullar, yoksul bırakılıyorlar ve dünyadan izole ediliyorlar. Bir yandan da Afrika üreme hızının en yüksek olduğu coğrafya. Eksilen çocuklarını çok çocuk doğurarak telafi ediyorlar. Karşılaştırmalı olarak, Nijerya’da doğurganlık oranı 6.1 iken, bu oranın en düşük olduğu Güney Kore’de 0.7. Türkiye’de bölgeler arası farklılık olmakla birlikte 2025 kaynaklı veriye göre bu oran şimdiye kadar olan en düşük düzeyinde ve 1.48 olarak kayıtlanmış.
Bu oran yine de, incelenen 23 Avrupa Birliği ülkesindeki ortalama 1.38’in üzerinde ve bizi dokuzuncu sıraya yerleştiriyor. (https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Birth-Statistics-2024-54196&dil=2) Hal böyle olunca, bilim ile aradaki mesafede giderek açılmaktayken, biyolojik canlılığımızın sağlıkla ve huzurla sürdürülmesiyle ilişkili bir amaç ve hedefi olmayan, “vajinal doğum” demekten imtina eden seçilmiş eriller; “Doğurun ey kadınlar” diye buyurdu.
Aslında eril şiddete katabilecekleri bu buyrukla da yetinmeyip, gönülsüzlüklerine rağmen ama ekonomik verilerle çalışma alanında kadından vazgeçilemeyeceğinin de idrakiyle, üç çocuk doğurmuşlara koşulsuz memuriyet şartlarını dahi hazırladı. Doğurganlık oranı üzerinde önemli etkisi olduğu aşikar olan işsizlik ve ekonomik sorunların daha da kötüleşeceği anlaşılıyor.
Bu sorunlar nedeniyle evlenmek yaşının ileriye kayması, bir çocuktan fazlasının eğitim ve sağlığını sürdürmeye yetecek gelir edinilememesi, kadının zihinsel ve bedensel sağlığını ise pek kaygı etmiyorlar. Çünkü aslında doğurganlık oranı ve “gerçek üreme sağlığı” doğrudan ilişkili değil ve dünyada da bizde de ekonomik düzeyle ters orantılı.
Yoksulluk derinleştikçe kadının ve doğacak bebeğin canı ve sağlığı pahasına, hem ölen çocukların telafisi hem ileri yaşlarda kendisine bakacak olan çocukları olacak gibi sezgilerle daha çok çocuk doğuruluyor. Türkiye’de daha çok şehirler ve eğitimli kesim için iyi çocuk yetiştirmek kaygısının ağır bastığı ve doğurganlık hızının azaldığı anlaşılıyor. Yani “doğurun kadınlar, ödülü bizden” çağrısının hedefi net ve kendi stratejileri açısından tam isabet. Ezcümle “aile yanlısı bir politik strateji” ve ne doğacak bebeğin ne annenin sağlığıyla ilişkili bir beklenti ve düzenleme içermesi gerekmiyor. Gerçek üreme sağlığına ilişkin 2023 yılında yayımlanan DSÖ raporuna göre dünyada her altı kişiden biri infertil yani kısır.
Hava ve gıda kirliliği, plastikler, pestisitler, artan sıcaklıklar, stres ve ”Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar” doğrudan, HPV, COVID gibi hastalıklar da dolaylı olarak üreme sağlığına etkili. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, bilgisizlik, kayıt dışı seks işçiliği, etiketleme gibi faktörlerle ilişkili olarak artıyor. Kadın ve bebek sağlığını olumsuz etkileyen ve artan infertilite ile ilişkili etkenler konusunda bir sağlık politikamız yok. Hatta giderek artan baskı altında bu sorunları konuşamıyoruz. Ancak gerçek üreme sağlığını doğrudan etkileyen faktörler gerçek verilere sahip olmaya gereksinim bırakmadan ülkedeki duruma mercek tutuyor.
Okumuş ve kavramış olmaları ihtimaline yer açamadığım halde yazarı Margaret Atwood’un çağlar aşan “Damızlık Kız” romanındaki gibi bir distopyaya sürükleniyoruz. Makbul kadın hem doğuran hem çalışan, kendinden vazgeçmiş kadın. Doğmak ve sağ kalmak için en iyi görünen ülkelere gelince; Japonya ve İskandinav ülkeleri - Finlandiya, Norveç, İsveç, Danimarka - hepsi en iyiler arasında. Afrika’daki, Asya’daki bebeklerin yaşam hakkı ödeneklerini kesen ABD’ye gelince orada doğmuş bir bebeğin ölme olasılığı Finlandiya, Japonya veya İsveç’tekinden yaklaşık üç kat, Fransa ve İngiltere’de doğan bir bebeğin ölme olasılığı da bu ülkelerden 2 kat daha fazla.
Mesele şu ki, gözünü savaş ve tekinsiz servetlerden alamayan ya da onların gözünü ayırmadığı ülkelerden birinde doğmak hayatta atılacak iki zar hakkından ilkinin pek şanslı olmaması demek. Bu durumda seçeceğimiz erillerde atacağımız ikinci zarın düşeş olması gerekiyor.
KAYNAK
1.Hannah Ritchie (2025) - “Children in rich countries are much less likely to die than a few decades ago, but we rarely hear about this progress” Published online at OurWorldinData.org.
https://ourworldindata.org/child-mortality-rich-countries-decline
3. https://ourworldindata.org/where-are-babies-at-lowest-risk-of-dying
4. https://www.who.int/news/item/04-04-2023-1-in-6-people-globally-affected-by-infertility
BirGün




.png%3Fformat%3Dwebp%26width%3D1200%26height%3D630&w=1280&q=100)