Sıcak hava dalgaları ve termal elekler: ekolojik adalet

Klimaya sahip olmak mı, olmamak mı? Klima meselesi, bu sıcak hava koşullarında bizi suçluluk duygusuyla terletiyor. Enerji yoğun ve pahalı olan klima, aynı zamanda kentsel alanların ısınmasına da katkıda bulunuyor. Ancak evlerindeki yetersiz yalıtım koşullarından muzdarip bazı haneler için klima olmazsa olmaz gibi görünüyor.
Haziran ayında, Dezavantajlıları Barındırma Vakfı (eski adıyla Abbé-Pierre Vakfı), konuyla ilgili aydınlatıcı bir rapor yayınlayarak olgunun büyüklüğünü vurguladı: 2024 yılında Fransızların %42'si evlerinde ısınma sorunu yaşıyordu. O dönemde ülke genelinde yaklaşık 4,8 milyon enerji elek sistemi bulunuyordu... Kışın soğuk olan ve çoğunlukla düşük gelirli hanelerin kullandığı bu termal elekler, güzel havalar geldiğinde su ısıtıcısına dönüşüyor. Hazırlık aşamasında olan bir yasa tasarısı, evlerin aşırı ısınmasını da enerji yoksulluğu tanımına dahil edebilir.
Ekolojik zorunluluklarla ekonomik kaygıları uzlaştırmanın ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Ancak bu zorluk, hırsla ve çevresel acil durumla orantılıdır. On yıl önce Papa Francis, Laudato si' adlı genelgesinde çevre krizini sosyal adalet sorunlarından ayırmamamız gerektiğini savunmuştu. Fransa, İklim Eylem Ağı tarafından çevre politikasındaki sayısız aksaklık nedeniyle eleştirildi. Paris Anlaşması'nın ivme kazanmasından on yıl, Sarı Yelekliler'in popüler protesto hareketini takip eden teşvik edici İklim İçin Vatandaşlar Sözleşmesi'nden beş yıl sonra, sorumluluklarımızı da topluca gözden geçirmeliyiz: İster beğenelim ister beğenmeyelim, sürdürülebilir olması için ekolojik dönüşümün aynı zamanda sosyal olması gerekir.